Temel Etik İlkesi — Hesap Verebilirlik
Son iki yazımda temel etik ilkelerinden “güven” (trust) ve “yakınlık” (proximity) kavramları üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda ise üçüncü kilit etik ilkesi olan “hesap verebilirlik” üzerine birkaç kelam edelim istiyorum.
Hesap verebilirlik esasen yönetişim alt kümesidir ve adalet kavramıyla ilgili sorunlar çıktığında ya da işler ters gittiğinde kimin sorumlu olduğu hakkında temel bir sorudur. Toplumda güvendiğimiz yönetişim yapılarının çoğu, bir sorun ortaya çıktığında kimin sorumlu olduğunu açıkça ortaya koymaya çalışır. Bankalar, kurumsal şirketler, uluslararası şirketler, vb. Ancak, dünya gittikçe daha az yakınlaştıkça, yaşanabilecek bazı negatif etkilenmelerden ya da olumsuzluklardan kimin sorumlu tutulacağını belirlemek aynı anda zorlaşabilmektedir. Diğer yandan, finansal alandaki veya diğer endüstrilerde görülen teknolojik yenilikler bunu daha da zorlaştırıyor olabilir.
Diğer bir yaklaşım; Facebook, Twitter, YouTube veya benzerleri gibi sık kullanılan bir sosyal medya platformunu düşünün. Burada yanlış veya hatta zararlı içerik varsa, bundan kim sorumludur? Buna cevaben, içeriği yaratan ve yayınlayan kişiyi/firmayı işaret edebilirdik. Ancak içeriği barındıran teknoloji platformunun kendisi de sorumlu olmalı mı? Bu tartışmaya açık bir sorudur, nitekim sahte haberler ve gerçekten trajik olayların ardından, sosyal medya platformlarına ilişkin kimin sorumlu olması gerektiği konusunda anlaşılır bir şekilde tartışmalar halen sürmektedir. Singapur gibi bazı ülkelerde görülen uygulamalara bakarak belki bir cevap bulabiliriz. Singapur, çevrimiçi medya kuruluşlarının yanlış olan içeriklere dair uyarı yayınlamasını, gerektiğinde düzeltmesini ve hatta bazı durumlarda içeriği kaldırmasını zorunlu kılacak yeni bir yasa uygulamayı planlıyor. Bundan önce, bu tür platformlar hesapları kapatmak veya yanlış bilgileri sınırlamak için kendi takdirine bağlı olarak hareket edebilirlerdi. İngiltere ise teknoloji şirketlerini barındırdıkları içerikten yasal olarak ceza ve doğrudan dava yoluyla sorumlu tutan bir internet düzenlemesi ile bu alanda daha da ileri gidebilir. Yeni yasanın kapsadığı alanlar arasında şiddeti, terörizmi, intiharı teşvik eden, yanlış bilgileri yayan ve hatta siber zorbalığı destekleyen içerikler bulunuyor.
Neticede, Fintek firmaları da dahil olmak üzere teknoloji şirketleri için “hesap verebilirlik” göz önüne alındığında, toplumun artık öz denetim girişimlerinden memnun olmayabileceği değerlendirilebilir ve bu durum büyük teknoloji şirketlerinin ya da finansal kuruluşların nasıl düzenleneceğine dair kritik soruları gündeme getirebilir. Öte yandan, Techfin’ler diğer finansal kurumlardan çok daha farklı şekilde mi düzenlenmeli midir? Finansal hizmetler alanında faaliyette bulunan kurumlara yönelik belirli bir standart olmalı mıdır ve bu standart yerel mi küresel mi olmalıdır? Sorular, sorular…
Good people do not need laws to tell them to act responsibly, while bad people will find a way around the laws.
– Plato
Devam edeceğiz 😉 Sevgi ve sağlıcakla kalın…